Icarus
Icarus, yarattığı
sonuçlarla, basit bir spor belgeselinin çok ötesine geçti. Rusya'daki doping
skandalının iç yüzünü izleyiciye aktaran belgeselin yönetmeni Bryan Fogel ile
bu yolculuğu konuştuk.
5 Mart 2018
Merhaba Dostlar;
Web yayıncılığı yapan icarus dergisinden Caner Erler araştırmacı yazarımızın ilğinizi çekeceğinizi düşündüğüm araştırmasını sizlerin bilgisine sunuyoruz.

Geçen ay Uluslararası
Olimpiyat Komitesi (IOC) Rusya’yı Kış Olimpiyat Oyunları’ndan men etti. Icarus
belgeseli olmasaydı bu kararın verilebileceğini düşünüyor musunuz?Spor yazarı
Nick Harris de konuyla ilgili bir tweet’inde “Byran Fogel ve Grigory Rodchenkov
olmasaydı bu karar alınamazdı” diyordu…
Aslında şöyle ifade
etsek daha doğru olacak; Grigory Rodchenkov olmasaydı asla böyle bir karara
ulaşamazlardı. Hatta böyle bir dava bile olmazdı. Belgeselde farklı bir konu
için Rodchenkov’a ihtiyacım olmuştu. Ama bugün gelinen noktada, bu yolu
aydınlatanın onun filmi çektiğimiz sırada bize aktardığı sırlar olduğunu söyleyebilirim.
O sırlar, devlet destekli organize bir doping şemasının herkes tarafından
öğrenilmesini sağladı. Yani Rodchenkov, her şeyi altüst etti. Onun kendiyle
hesaplaşması, kararlılığı ve cesareti bu yolu açtı.
Lance Armstrong’un itirafı gelince,
aramızdaki tüm sohbet konuları sadece bu olmuştu artık. Böylece bu konuya ayrı
bir ilgi besledim. Performans artırıcı ilaçlar nasıl bir etki yapıyordu? Ben de
kullansam Zabriskie kadar iyi olabilir miydim?
Filmi başa sararsak,
belgesel fikrinin başlangıcı tam olarak neresiydi?
Bu belgeseli yapma
fikri, tüm sporlardaki antidoping sisteminin koca bir sahtekârlıktan ibaret
olduğunu düşünmemle başladı. Ben bisikletçi olma hayalleriyle büyüyen bir
çocuktum. Ancak 18-19 yaşlarında geçirdiğim bir kaza beni bu yoldan
alıkoymuştu. Amatör bir bisikletçi olarak tutkumu sürdürdüm. Los Angeles’ta bir
film çektim ama tutmadı. Ben de bunun üzerine, bir nevi depresyona girmiş
hâlde, yaşadığım yer olan Malibu’da her gün bisiklete binmeye başladım.
Akabinde aynı bölgede yaşayan bazı profesyonel bisikletçilerle bir araya
geldim. İçlerinden biri David Zabriskie’ydi, yani Lance Armstrong’un eski takım
arkadaşı… Onlarla sürerken gayet iyi iş çıkarıyordum. Sohbet de ediyorduk. Tam
o dönemde Lance Armstrong’un itirafı gelmişti. Aramızdaki tüm sohbet konuları
sadece bu olmuştu artık. Böylece bu konuya ayrı bir ilgi besledim. Performans
artırıcı ilaçlar nasıl bir etki yapıyordu? Ya da gerçekten yapıyor muydu? Ben
de kullansam Zabriskie kadar iyi olabilir miydim?
Lance’in dönemindeki
neredeyse herkes dopingle yakalanmıştı; Marco Pantani, Tyler Hamilton, Ivan
Basso, Roberto Heras… Ama ne hikmetse Lance, teknik olarak hiçbir testte
pozitif çıkmamıştı. Bunu nasıl başarmış olabilirdi? Sistem nerede hata yapıyordu?
Lance, Zabriskie başta olmak üzere takım arkadaşlarına ve yoluna çıkan herkese
acımasızca davranan bir nefret objesiydi ancak bir şampiyon bisikletçi olarak
geldiği seviye inanılmazdı. Sonuçta, sadece dopingle Fransa Bisiklet Turu
kazanamazdınız. Çok çalışıp ardından dopingle fark yaratmanız gerekiyordu. Ben
de ortalama fizikte bir insanım ve profesyonel değilim. “Doping yapsam ne olur”
diye düşündüm ve denemek istedim… Buradaki en kritik konu ise şuydu; Lance
yakalanmamıştı, itiraf etmişti. Dünyanın en büyük yıldızlarından biri olarak
ancak eski takım arkadaşlarının itirafı ve tanıklığı ile yakayı ele vermişti.
Peki bu adam, 500 küsur testte nasıl temiz çıkmıştı? Rusya mevzusunda da
aslında doping yakalanamadı; ancak sistemin içinden birinin itirafı ve tanıklığı
sayesinde sonuca ulaşıldı. Yani doping karşıtı sistem ne yazık ki işlemiyordu.
Açıkçası beni bu filmi çekmeye iten sebep de bu oldu; sistemin işlemediğini
kanıtlamak istedim. Bunun için de kendimi kullanmaya karar verdim. Sonra yol,
beni 2014 yılında Rodchenkov’a götürdü…
Icarus, George
Orwell’dan bir alıntıyla başlıyor: “Sahtekârlığın egemen olduğu evrende,
doğruyu söylemek devrimci bir eylemdir.” Sadece sporda değil, dünyanın ve
insanlığın genel anlamda en kötü 10 yılını yaşadığını düşünüyor musunuz?
Evet, buna
katılabilirim. Dünya Savaşları sırasında hayatta değildim tabii. Bu yüzden,
kendimden öncesiyle bir karşılaştırma yapamıyorum ancak dünya üzerinde
bulunduğum zamanların toplamında, bugünün kesinlikle en kötü dönem olduğunu
hissediyorum. ABD’de ırkçı ve ayrımcı söylemleriyle adeta bir kara parodi olan
Donald Trump yönetimine, Rusya’da ve dünyanın diğer taraflarında yaşananlara,
dünyayı yönetenlerin hayata ve dünyaya bakış açılarına, ülkeniz Türkiye’de ve
komşunuz Suriye’de olanlara ya da Kuzey Kore’ye baktığınızda ne yazık ki
karanlık bir sarmalın içinde gibi hissediyorsunuz. Bu da sizi, devrimsel
hareketlerin gerekliliğine götürüyor. Bunun için, doğruyu söylemeniz ve
gerçeğin peşinden gitmeniz lazım. Rodchenkov’un Icarus’ta söylediği doğrular ve
peşinden gittiğimiz gerçek, Orwell’in sözünü yansıtıyor. Yaşadığımız,
sahtekârlığın yanınıza fazlasıyla kaldığı bir dönem. Böyle dönemler de
gerçekleri açığa vuracak cesur insanlar gerektirir, tıpkı Rodchenkov gibi…
Belgeseldeki en
çarpıcı karelerden biri de anti-doping uzmanı Don Catlin’in sporcular için
“Hepsi dopingli” dediği andı. O cümleyi duyduğunuzda ne düşündünüz?
Aslında bu, Icarus
yolculuğuna çıkma sebebimin onaylandığı an gibiydi. Don Catlin doping yakalama
sistemini yaratan, dünyada doping konusunda en yetkin bilim insanıydı ve bu
insan, gözlerimizin içine bakarak tüm sporcuların dopingli olduğunu söylüyor ve
“Dopingli sporcuları yakalamak çok zor” diyordu çünkü sistem tam olarak
çalışmıyordu. Bu, çok daha büyük bir hikâyeye doğru gittiğimi anladığım ilk
andı.
Peki, tam olarak ne
zaman “Tamam, sanırım tüm bu olanlar benim düşündüğümden çok daha büyük!”
dediniz?
Aslında bu yavaş bir
süreçti, her şey birikerek büyüyordu ama asıl kırılma noktası, 2015 Kasım’dı.
WADA raporu yayımlanmış ve Moskova Laboratuvarı askıya alınmıştı. Akabinde
Rodchenkov da laboratuvar direktörlüğü görevinden istifa etti. Ona Los Angeles
uçak biletini satın aldığım an, dönüm noktasıydı; ABD’ye ayak bastığı an,
belgesele başladığım noktanın çok uzağında ve çok farklı bir hikâyenin tam
ortasında olduğumu, artık başka bir film çektiğimi fark ettim.
Sizce Rodchenkov,
neden en başta size doping yapma konusunda yardımcı olmak için bu kadar
istekliydi?
Bu karmaşık bir konu. Cevaplardan
kolay olanı, ikimizin harika bir arkadaşlık kurmuş olmamız. Ancak bu ilişkinin
sizin göremediğiniz, kameralara yansımayan bir kısmı da var. Icarus’ta
kullandığımız bölümler, belki de yaşadıklarımızın yalnızca yüzde birine tekabül
ediyor. Bir kere Rodchenkov bana güvenmişti, ne de olsa Don Catlin referansı
vardı. Öte yandan, tüm bu yolculuğun eğlenceli olacağını düşünmüştü. Zira
benimle yapacağı şeyi, tüm hayatı boyunca yapmıştı zaten. Bu kez bunu bir iş
değil, oyun gibi görecekti. Bir ABD’li hem de bir amatör bisikletçi, ondan
doping konusunda bilimsel kılavuzluk talep ediyordu. Bu da onun zihninde farklı
çağrışımlar yapmış olabilir. Lance Armstrong’un ülkesinden geliyordum ve en
başta, bana Rusya’da olanları anlatmayı planlamıyordu. Ben ondan eski usul
basit bir şey talep etmiştim ancak onun Rusya’da yaptıkları, Lance’in
yaptıklarının yanında çok daha karmaşık ve komplikeydi. Rus sporculara içinde
üç farklı ilacın olduğu bir kokteyl hazırlıyordu, sonra bu kokteyli alkolle
seyreltiyor ve dolaşım sistemine enjekte ediyordu. Bu da uzun vadeli testlerde
sporcuların yakalanmasını engelliyordu. 2012 Londra’da bile işe yaramıştı bu…
Rusya’nın devlet
destekli doping sistemi hakkında konuşmaya neden ve nasıl karar verdi
sizce? Rusya’nın Ukrayna topraklarına girişini Soçi’de madalya rekoru
kırarak maskeleme amacının onu çok rahatsız ettiği söyleniyor…
Ukrayna saldırısı,
onun bakış açısını değiştirmişti. Bu kesin. Soçi’de kazanılan 33 madalyada payı
olan doping sistemini titizlikle kuran isim olarak bu kanlı propagandaya alet
olmak hoşuna gitmemişti. Ama sanırım laboratuvardan istifaya zorlanması, en
kritik dönemeçti. Belgeselde de gördüğünüz gibi, Rus devlet yetkilileri
WADA’nın o dönemki iddialarını reddetti. Üstelik bu inkâr yetmezmiş gibi,
“Aldatmacaya bulaşan ya da doping yapan biri varsa bu onun suçudur, bu noktada
bireyleri sorumlu tutacağız” tavrı içerisindeydiler. Bariz şekilde bir ceza söz
konusuydu ve Rodchenkov da bu satranç tahtasında feda edilebilecek bir piyon
olduğunu anladı. Bu gerçekliğin farkına vardığında da asıl hikâyeyi açığa
çıkarmaya karar verdi.
Icarus gösterime
girdikten sonra herhangi bir tehdit aldınız mı, tehlike hissettiniz mi?Elbette biraz
hissettim. Bazı tehditler de aldım. Bunlar korkutucuydu. Filmin galası için
Londra’ya gittiğimde korumalarla gezmek zorunda kaldım. Bireysel olarak
güvensiz hissettiğim bir nokta olmadı ama daha ihtiyatlı olmaya çalıştım. Kolay
değildi ama bunlar asıl tehditlerle karşı karşıya kalan Grigory’nin yanında bir
hiç tabii… O, Rusya’da ‘Aranan Adam’ olmuştu. Korkuyu en derinden hissettiğim
anlar ise hikâyeyi Grigory ile beraber New York Times’a götürme süreciydi…ıradaki orum da buydu; Grigory’nin hikâyesini neden ve nasıl kamuoyuyla
paylaşmayı seçtiniz?
Eğer hikâyeyi
kendimize saklasaydık ve insanlar bu hikâyeyi film gösterime girdiğinde
öğrenseydi -ki biz film yapımcılarıyız ve Grigory de tanık ve itirafçı olarak
bu filmde yer aldı- anlattığımız şeylerin doğruluğunu kanıtlamak için daha çok
uğraşmamız gerekirdi. Biz de Grigory’nin söylediklerini bekletmek için bir
sebep görmedik; sonuçta doğrulardan bahsediyordu ve bunları resmi makamlara
götürüp halka açıklamak gerekiyordu. Ortada gerçekler vardı yani. Grigory’nin
anlattıkları gerçekti, değil mi? Hâlbuki bunu filme saklasaydık, Rusya ve geri
kalan tüm dünya, Grigory’nin deli, çılgın ve yalancı olduğunu söyleyip onu
itibarsızlaştırabilirdi ki hâlâ da bunu yapmaya çalışıyorlar zaten. Üstelik
bizim IOC’nin elindeki uzun süreli saklanan numuneleri tekrar test ettirme
yetkimiz ve kabiliyetimiz yoktu. Ya da WADA’nın, Richard McLaren gibi bir
uzmana soruşturma açtırıp rapor yazmasını sağlayamazdık. Gerçeğe ulaşabilmenin
tek yolu, Grigory’nin söylediklerini güvenilir bir kaynaktan yayımlamaktı.
Bizim için önemli olan, gerçeğin ortaya çıkması ve ciddiye alınmasıydı ve
biliyorduk ki New York Times gibi bir yayın organı sizinle bir hikâye üzerine
çalışırsa ciddiye alınırsınız.
Rodchenkov’un Moskova
Laboratuvarı’ndan arkadaşları, Vyacheslav Sinev ve Nikita Kamaev, Şubat 2016’da
şüpheli biçimde ölü bulundu. Siz, kendiniz ve Rodchenkov için endişelenmediniz
mi?Çok endişelendik tabii… Grigory’nin Los Angeles’a gelişinden sonra ailesi
de çok endişeliydi. Eski KGB, yeni FSB ajanlarının her şeyi yapabileceklerini
düşünüyor ve biliyorlardı. Ama birkaç nedenden dolayı bu hikâyeyi artık
yayınlamak istedik. Buna karar verdiğimiz an da ABD Adalet Bakanlığı’nın da işe
dahil olduğu dönemdi. Onlar Grigory’nin ABD’de olduğunu biliyorlardı.
Grigory’nin elindeki bilgilerin öneminden habersizlerdi ama ABD’de Rusya’dan
kaçmış bir bilim insanı olduğunu biliyorlardı. Bu nedenle onu buldular ve ifade
vermek zorunda olduğunu söylediler. Biz de kaygılıydık zira ABD’nin Grigory’den
öğrendiği bilgilerle ne yapacağını kestiremiyorduk. Grigory ve ben, bu olayın
2016 Rio öncesinde ortaya çıkması gerektiğini düşünüyorduk çünkü ancak o zaman
bir etki yaratabilirdik. ABD’nin bu bilgilerle ne yapacağını bilemememiz de bu
kararı çabuk vermemizi sağladı. Sonuçta, bu noktada farklı devlet ilişkileri de
devreye girebilirdi. Bu yüzden, New York Times’a gidip bu hikâyeyi açıklamaya
karar verdik. Gazete basıldığı anda da hikâyemiz artık gerçeğe dönüştü. Sonuçta
NY Times, Trump’ın dediği gibi bir ‘fake news’ (yalan haber) yayını değildi.
Belgesel sürecinde
aldığınız ilaçların etkilerini hissediyor musunuz hâlâ?
Hayır, bugüne yansıyan
bir sağlık sorunum yok. Ya da beni güçlendiren bir etkisini görmedim. Hiçbiri
sizi bir anda süper kahraman hâline getirmiyor. Mesela ben EPO, HGH,
testosteron gibi ilaçları aldıktan sonra bisikletimle yollarda bir anda
uçacağımı sanıyordum ama öyle olmadı. Direkt hissettiğim tek etkisi ise şuydu;
inanılmaz bir güç kaybını ertesi günlerde daha rahat telafi edebiliyordum.
Yorgunluk hissim azalıyor, daha rahat antrenman yapabiliyor ve ertesi günü daha
rahat çıkarabiliyordum. Bisikletçilerin hissettiği o limitleri zorlama hissi
oluyordu ama daha çabuk toparlanıyordum.
Doping maddeleriyle
yarıştıktan sonra Lance Armstrong ve diğer sporculara bakış açınız değişti mi?
Deneyimimden yola
çıkarsak; dünyadaki tüm ilaçları alsanız bile şampiyon olamazsınız. Eğer
gerekli kararlılık ve istek yoksa olmuyor. Tüm bunları kapitalize etmek için
genetik avantajlar da gerekiyor. Değişkenler hem genetikle hem de çok
çalışmakla ilintili. Armstrong gibi o seviyeye ulaşanlar için elbette yüzde 1-3
arası bir katkı sağlamak mümkün ama şampiyonların sadece ilaçla yaratıldığına
inanmıyorum; şampiyonluk yolu mental güç, imkânlar ve yüzlerce saat bıkıp
usanmadan yapılan antrenmanlardan da geçiyor. Yasaklı ilaçlar ise size tüm bu
listeyi tamamladıktan sonra gereken o küçük farkı elde etme imkânı sağlıyor.
Bisiklette doping tamamen temizlendi mi; bence hayır. Gelecekte ne olacağını
kestiremiyorum. Bildiğim tek şey şu: Bisiklete olan tutkum hiç bitmeyecek.