Merhaba Dostlar;
Sky Bisiklet takımı için yazılmış bir yazı ilğinizi çekeceğini umarım.Bu Yazının beyaz perde de flim de var
Yolun Sonu ve Başlangıcı.
Hâlâ aynı koku
burnumda. İngiltere’ye ilk kez gittiğimde takvimler 2012’yi gösteriyordu, en
yakın arkadaşımla önce Londra’ya gelmiş, sonra Liverpool ve Manchester’a
gitmiştik. Harika bir yazdı, The Stone Roses’un geri dönüş konserini izlemiş,
The Beatles otobüs turunda şarkılar söylemiş, grup tarihinin sergilendiği
müzede beyazlar içindeki bir odada çalan Imagine ile kendimizden geçmiş,
Anfield Road müzesinde 2005 İstanbul detaylarına bakarken duygulanmıştık. Camden’da
akşamları üç kuruşa yediğimiz chicken teriyaki’den, Portobello’daki bit
pazarından, kitapçılardaki yüzlerce spor kitabından bahsetmiyorum bile.
İngiliz, Hint, Çin, Japon mutfağı karışımı kokan sokaklarda çantama
doldurabildiğim kadar bisiklet kitabı alıyor ve etrafı keşfediyordum.2012 yazı,
Birleşik Krallık için de güzeldi. Yaz başında büyük hedeflerine ulaşmışlar,
Team Sky’dan Bradley Wiggins’in Fransa Bisiklet Turu kazanmasını çılgınca
desteklemişlerdi. İki teker kendisine yeni bir pazar bulurken Team Sky da Lance
Armstrong dönemi sonrası farklı bir bisiklet anlayışıyla da kazandığını
müjdeliyordu. Wiggins sıra dışı bir kahramandı; yarışırken ölçülü, akıllı,
sınırlarını bilen bir tarzı vardı. Yarış sonrası mikrofon uzatıldığında ise bir
rock yıldızına dönüşüyordu; ettiği küfürlerle, doping karşıtı sert
açıklamalarıyla, hayat hikâyesiyle…Güzel başlayan yaz güzel de devam etmişti,
Londra’daki olimpiyat oyunlarında ev sahibi açılıştan başlayarak muazzam bir
sınav vermişti. Arka arkaya gelen madalyalar ülke tarihlerinin yakın dönemdeki
en unutulmaz periyotlarından birini oluştururken başrolde yine Wiggins vardı.
Le Tour zaferi sonrası evine bir ikon olarak dönmüş ve olimpiyatın açılışında
stadyumdaki bir platforma çıkarak kahraman gibi halkını selamlamıştı. Akabinde
koleksiyonuna bir olimpiyat altını daha ekledi. Her yerde o vardı, sokaklardan
dergi kapaklarına kadar her noktada yüzünü görebilirdiniz.

Şimdi, altı yıl sonra, o kokuyu anımsayabiliyorum. Daha doğrusu birkaç günlüğüne geldiğim Londra’da kendimi yeniden aynı durakların çevresinde buldum. Bu kez yalnızım ve bir yandan yeni yerler görmeye çalışırken diğer yandan ilk gelişimde takıldığım noktaları hatırlamaya çalışıyorum. Değişen çok bir şey yok, İstanbul’da yaşayan birine şaşırtıcı gelecek şekilde, her şey hemen hemen aynı. En çok da kitapçılar. Spor kitapları rafı hâlâ görkemini koruyor hatta bisiklet raflarının hacmi daha da büyümüş gibi. Yine de değişen bir şeyler var. Evet, var.Bugünlerde o kitapçılarda gazete satılan bölümlere gittiğinizde manşetlerde aynı yüzü görüyorsunuz. Bir farkla. Altı yıl önce Wiggins’in favorilerini ve saçlarını sayfalarına taşıyan bir gazete şimdi “Wiggo’ya doping şoku” başlığını atmış durumda. Altı yıl önce Team Sky’ın başarısının kültürel, sportif ve teknolojik temellerini ele alan birçok kalem şimdi Britanya parlamentosunda oluşturulan komitenin sunduğu doping raporunu sayfalarına taşıyor, ünlü bisiklet ekibinin nasıl güvenilmez, çelişkili ve yanlışlarla dolu bir yönetim stiline sahip olduğunu halka aktarıyor.Her şey nerede değişmeye başladı? Ya da hep aslında böyle miydi? Bunları düşünürken aklıma Socrates’in Temmuz 2017 sayısı için konuştuğumuz Danimarkalı eski bisikletçi Michael Rasmussen’in bir lafı geldi. Şu sıralar yorumculuk ve gazetecilik yapan Rasmussen, geçmişte yaptıklarıyla yüzleşmenin de rahatlığıyla, sözünü sakınmıyor. Ve Team Sky’dan konuşurken hep ironik şekilde atıfta bulunduğu bir ifade var: “Bembeyaz, tertemiz.” Britanya ekibi, Britanya bisikletinin lideri Dave Brailsford önderliğinde kurulduğunda başka bir şey yapmak istediğinin altını çizmişti. Çalıştıkları doktorlar bisiklet dışından gelecekti, teknik ekipleri yol bisiklet kültürünün içinde dopingle özdeşleşmiş yüzlerden seçilmeyecekti.Yıllar içinde iddiaları daha da büyüdü, “Sıfır tolerans” stratejisi izlemeye karar verdiler ve geçmişinde herhangi bir doping lekesi olan kimseyle çalışmayacaklarını ifade ettiler. Tecrübeye ihtiyaçları yoktu çünkü işler, kimlerle çalışırlarsa çalışsınlar, onlar için iyi gidiyordu. Wiggins ile başlayan başarı öyküleri Chris Froome’un arka arkaya zaferleriyle sürdü. Dokuz senede beş Fransa Bisiklet Turu, bir İspanya Bisiklet Turu ve sayısız başka şampiyonluk elde ettiler.

Dave Brailsford ve
ekibi bu süreçte ‘Marjinal kazanımlar’ adı verilen bir yöntemin başarılarının sırrı
olduğunu belirtti. Defalarca. Doğru, bütçeleri çok büyüktü; rakiplerinin sahip
olmadığı konfora, teknolojik imkânlara, yeniliklere sahiplerdi. Lakin onlara
göre, beslenmeden yarış taktiğine kadar her noktada ufak kazanımlar elde etmeye
çalıştıkları stratejileri, Britanya’nın 2012 olimpiyat başarısında da etkileri
olan Steve Peters, Tim Kerrison gibi isimlerin elinde daha da büyüyordu ve
zirveye ulaşmalarını sağlıyordu. Fakat bu tabloda rahatsız edici olan şey
esasında kibirleriydi. Team Sky, bembeyaz ve tertemiz olarak kendisini öne
atarken Brailsford da rakiplerine ve medyaya belirli bir mesafeden bakıyor,
Avrupa menşeli bir spor olan yol bisikletini değiştiren lider portresi
çiziyordu. Ancak takımının doping konusundaki çelişkileri söz konusu olduğunda
bu kibirli tavır ona pek yardım etmiyordu.Sıfır toleranstan Hollandalı doktor
Geert Leinders ile çalışmalarına kadar birçok konuda Britanya ekibi zamanla
çatlaklar verdi. En büyük problemleri de çok güçlü olmalarıydı. Wiggins ve
Froome’un zaferleri soru işareti yaratıyor, dağlarda takım olarak
sergiledikleri performanslar şüpheleri üzerine çekiyordu. Gerçekten fazla
güçlülerdi ve dağlara imzalarını atan sadece bu iki isim de değildi. 2017
İspanya Bisiklet Turu’nun son tırmanışında Froome’un domestikliğini yapan Wout
Poels’in herkes yorgunluktan ve tırmanıştan bitkin düşerken düz yolda
gidiyormuş gibi rahat çıkışı takımı anlatan simge görüntülerden biriydi. Ayrıca
Geraint Thomas gibi isimlerin yıllar içinde istikrarlı tırmanışçılara
dönüşmeleri de tartışma yaratıyordu. Bütün bunlara rağmen Brailsford ve çalışma
arkadaşlarının özgüveninde herhangi bir kırılma yoktu, onlar her şüpheye
gittikçe artan bir kibirle yanıt veriyorlardı. Para da güç de başarı onlardaydı
ve zamanla içlerine kapanma sebepleri belki de buydu. Kimsenin eleştirisine de
tavsiyesine de ihtiyaçları yoktu, çağ değişmişti ve ortada egemenliklerini
sarsan bir durum yoktu. Yani yok gibi görünüyordu. Ta ki Rus hackerlar ve
Britanyalı milletvekilleri devreye girene kadar…

Parlemento tarafından
oluşturulan komitenin açıkladığı raporun kökenlerinde 2016 yılı var. Rus
atletizminin ve olimpiyat komitesinin arka arkaya skandallarla sarsıldığı
dönemde Fancy Bears isimli Rus hacker grubu, bir
liste yayınlamıştı. Liste, tıbbi gerekçelerle izin alınarak kullanılan bazı
yasaklı ilaçları tercih eden sporcuları sıralıyordu. Serena Williams, Simone
Biles gibi isimlerin yanında Bradley Wiggins, Chris Froome gibi bisikletçiler
de yazılıydı. Bulgular, Wiggins’in kazandığı Fransa Turu da dahil olmak üzere
katıldığı büyük turlar öncesinde TUE (Therapeutic Use Exemption, yani yasaklı
bir maddenin izin alınarak kullanılması) sistemi çerçevesinde üç kez yasaklı ilaç
kullandığını gösteriyordu. Wiggins’in durumunda bu, astım ilaçlarıydı. Ortada
ilk bakışta yasa dışı bir durum yoktu, bu sporcularının çoğunun astım hastası
olduğu biliniyordu, sağlık gerekçesiyle ara sıra bu ilaçları aldıkları da
tahmin ediliyordu. Ama özellikle Wiggins’in kullanım sıklığı dehşet vericiydi.
O dönem Uluslararası Bisiklet Birliği başkanı olan Brian Cookson’ın “Team Sky,
TUE konusunda limitleri sonuna kadar zorluyor” minvalinde konuşmasına yol açan
liste kamuoyunda da büyük yankı bulmuştu.Aslında parlamentonun
oluşturduğu komite Ağustos 2015’te çalışmaya başlamıştı ve hedefinde
“atletizmde dopingle mücadele” vardı. Lakin sonraki yıl, bisiklet dünyasında
ortaya çıkan yeni haberler komitenin çalışmalarını genişletmesine neden oldu.
Ekim 2016’da Birleşik Krallık Anti-Doping Ajansı’ndan gelen bir haber Team Sky
için cehennemin kapılarını açmıştı. Ajans, 2011 Criterium du Dauphine yarışına
yollanan şüpheli bir tıbbi paketten söz ediyordu. Team Sky tarafı önce paketin
içinde basit bir boğaz temizleme ilacı olan Fluimucil’in bulunduğunu ifade
etti. Soru işaretlerini daha da büyüten ise o zamanki takım doktoru Richard
Freeman’ın Team Sky’ın tıbbi kayıtları konusunda yaptığı açıklamaydı. Freeman,
kayıtların çoğunu tuttuğu bilgisayarını Yunanistan’daki tatili sırasında
kaybettiğini ifade ediyor, Team Sky da kayıtların yedek kopyasını komiteye
sunamıyordu. Aynı dönemde meselenin farklı yüzleri de soruşturma kapsamında
ifade vermiş, eski koçlardan Shane Sutton’ın “Yapılan yasa dışı değildi, etik
dışıydı” demeci gündemin merkezine oturmuştu.Sürecin devamında ortaya yeni bir
şey çıktı mı? Hayır. Fakat parlamentonun bir gece önce paylaştığı rapor,
kamuoyunun Team Sky hakkındaki şüphelerinin yetkililer tarafından da
doğrulandığını ortaya koyuyor. 52 sayfalık raporun en dikkat çeken kısmı
şurası: “Team Sky’ın yöneticilerin ve koçların sağlık ekibinin metotlarından ve
bisikletçileri büyük yarışlara hazırlama şekillerinden habersiz olduğu
yönündeki açıklaması çok tuhaf görünüyor ve onların orijinal hedefi olan ‘temiz
kazanmak’ ve spor içindeki en yüksek etik standartları tutturmakla
bağdaşmıyor.” Arkasından şu cümle geliyor: “Brailsford bu başarısızlığın
sorumluluğunu kabul etmeli, onun döneminde Team Sky bisikletçilerinin
hazırlanma ve yarışma tarzlarının, takımının başarılarının ve performansının
etrafında yaralayıcı şüpheler var.” Ve akabinde en can alıcı kısım var: “David
Brailsford’un komiteye verdiği ifadeye rağmen, biz WADA kuralları çerçevesinde
ilaçların sadece sağlık sebeplerinden değil, performans arttırıcı olarak da
kullanıldığına inanıyoruz.”Kısacası onlar da
-artık hemen hemen herkes gibi- Team Sky’a inanmıyor. Zaten Britanya basını da
raporun ardından ağız birliği etmişçesine “Brailsford sorumluluğunu kabul
etmeli ve istifasını vermeli” yazıları kaleme almaya başladı. Zira henüz ortada
US Postal dönemi kadar büyük bir şebeke görünmese de TUE mazereti arkasına
sığınılmış bir yasaklı madde sarmalı olduğu belli. Bu yüzden de bazı kalemler
“Henüz buz dağının görünen kısmındayız” diyor. Zira komitenin raporunda yer
verdiği anonim bir kaynak, sağlık gerekçesiyle kullanılan ama performans
arttırıcı etkisi de olan triamcinolone’un o dönem Wiggins’le birlikte çalışan
diğer bisikletçiler tarafından kullanıldığını da ifade ediyor. Ve eğer o
kaynağa ulaşılırsa, mesela ismi bir gün açığa çıkarsa, peşinden başka itiraflar
gelebilir ve Team Sky devasa gücüne rağmen bir anda tuzla buz olabilir. Zira
spor skandallarına aşina olanlar şunu iyi biliyor. Herkes düşebilir, arkasında
koskoca devletler olan Sepp Blatter de George W. Bush ve Nicolas Sarkozy ile
ahbap olan Lance Armstrong da düştü. Günü gelince herkes düşer. Gerçekten tanıdık bir
koku bu. Zira hepimiz çeşitli şekillerde aslında olacakları biliyorduk. Lance
Armstrong çağı sonrası Team Sky taze bir soluk olmuştu belki ama ilk günden
itibaren tanıdık bir his de peşimizi bırakmıyordu. Muhtemelen bu yüzden, birkaç
gazeteci (maalesef David Walsh gibi isimler) dışında kimse istikbalini onların
güvenilirliği üzerine kurmadı. Yaptıkları her atak, attıkları her adım, kazandıkları
her yarış alkışlandı ama bir yandan da her şeyin bir gün tersine dönebileceği
ihtimali üzerine senaryolar kuruldu. Şu anda o sona
yakınız gibi duruyor. Belki takım için değil ama en azından Dave Brailsford
için gelecek çok karanlık. Ve o istifa etmediği sürece takımın da istikbali pek
parlak olmayacak. Dahası sadece mevzu bahis raporla uğraşmayacaklar. Bir başka
TUE skandalının başrolünde duran, Wiggo’nun aksine bir de pozitif testi olan Chris
Froome’un alması muhtemel ceza da cehennemin kapısında onları bekliyor.Komitenin raporunu
okurken aklıma Gabriel Garcia Marquez’in Kırmızı Pazartesi kitabı geldi. Herkes
tarafından bilinen bu ince kitabın en yenilikçi tarafı daha girişte okuyuculara
sonu söylemesidir. Kolombiyalı yazar, şöyle başlar: “Santiago Nasar, onu
öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat
05:30’da kalkmıştı.” Alt başlığı ‘İşleneceğini Herkesin Bildiği Bir Cinayetin
Öyküsü’ olan eserin devamında da Marquez o cinayetin arka planına döner, nasıl
kimsenin bir şey yapamadığını anlatırdı.Belki tuhaf gelecek ama Team Sky’la
ilişkimize de çoğu zaman aynı ton hakimdi. İşleneceğini herkesin bildiği bir
doping öyküsünü izledik yıllar boyu. Farklı vesilelerle onlara duyduğumuz
güvensizliği aktardık ve beklemeye devam ettik. Sonra Rus hackerlar, Britanyalı
gazetecilerce milletvekillerinin araştırmalarıyla işler tersine döndü, merakla
okumaya beklediğimiz romanın ilk cümlesi yazıldı. Şimdi geri kalan sayfaları
okuma zamanı. Belki üçüncü ziyaretimde beni kitapçılarda farklı bir seçki
karşılar ve bisiklet rafından aldığım bir eserle kasaya doğru giderken 2012
yazını düşünürüm. Demek ki o yaz her şey kusursuz değilmiş.İnan Özdemir